25 Mart 2014 Salı

Bu Haberi Okumadan Sigorta Yaptırmayın!

Bir süredir iletişim çalışmaları çok dikkatimi çeken bir sigorta firmasından bahsetmek istiyorum bugün. Sigortanın kolay hali sloganıyla piyasaya çok hızlı bir giriş yapan Generali Sigorta’nın özellikle Zorunlu Trafik Sigortası’nda ve kasko poliçelerinde %70’e varan indirimleri ilgimi çekti. Blogda yazmak üzere biraz inceledim ve sadece kampanya olarak değil, tüm hizmetlerinin gayet memmuniyet verici olduğunu gördüm.

Bu arada piyasaya hızlı giriş dedim ama Generali 1831 yılında İtalya’da kurulmuş ve aslında 150 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteriyormuş. Adını elbette duymuştum ama ancak bugün yazabiliyorum.

Zorunlu Trafik Sigortası’nda %70’e varan indirimleri dışında Prestijli Kasko’larını da çok beğendim. Sigorta sektöründe bir ilk olarak, herhangi bir kaza anında sunduğu yol yardım hizmeti ile lastiğiniz patladığında ücretsiz lastik değişimi veya aracınızın yakıtı bittiğinde   Yapılan kaza sonrası acil bir noktaya yetişmeniz gerektiğinde yol yardım hizmetleri ile taksi ücretinizi dahi karşılıyorlar. Aracınız tamir edilirken 5 gün süreyle, size özel bir araç bile veriyorlar. Bence bu özel danışmanlık ve 7/24 destek hizmetleri şehir hayatının olası zorluklarını da hafifletiyor.

Bir de Mini Kasko ve Mini Kasko Ekstra ürünleri var. Mini Kasko, 1 çarpışma hasarını 2 bin TL’ye kadar kapsayan düşük fiyat kategorisindeki bir ürünmüş. Daha yüksek bir sigorta teminatı tercih edenler için bu tutar, Mini Kasko Ekstra ürünü ile 2 çarpışma hasarı ve toplamda 50 bin TL’ye kadar çıkabiliyormuş. Tüm bu hizmetler için ayrı ayrı teklif alıp, satınalım yapabiliyor olmak ise harika. Mini Kasko ve Mini Kasko Ekstra ürünlerinin fiyatları sabit. Zorunlu Trafik Sigortası içinse teklifler size ve arabanıza özel yapıldığı için indirimler kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Bu yüzden teklif alırken yaşınız, arabanızın yakıt türü gibi etmenler de önemli oluyor. Siz artık sitesinden aracınıza en uygun sigortayı detaylarıyla incelersiniz.

Generalinin 7/24 Özel Sigorta Danışmanlığı hattı 0850 555 55 55’ten veya generali.com.tr den 1 dakikada teklif alabilirsiniz. Bu arada Generali Sigorta müşterisi olmasanız dahi bir kez teklif alırsanız size kişisel sigorta danışmanı atıyorlar. Bilgi alan kişi her aradığında, karşısında aynı danışmanı buluyor. Böylece müşteriler sorunlarını her defasında baştan anlatmak zorunda kalmıyor ve telefonda uzun uzun beklemeden işlerini kolayca halledebiliyor.

Eh daha ne olsun:)

1 dakikada teklif alıp indirim kazanmak isterseniz, 31 Mart’a kadar generali.com.tr yi ziyaret edin derim.

1 Dakikada Teklif Almak için Tıklayın.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

24 Mart 2014 Pazartesi

Yok, Benden Olmaz...



Hani bazı insanlar vardır ya bilir misiniz. Kendinden bi ışık vardır etrafında.

Popüler tipler değillerdir ama, onları tanıyan kişilere sorduğunuzda, kimse olumsuz bir yorum yapamaz."Hmm o mu, ne biliim iyi hoş da pek benim tarzım değil" diyen bile olmaz.

Bi şekilde herkesi yakalamayı başarırlar, en zor iletişim kurulan kişileri bile bi yerinden tutarlar..

İlla ki herkese gıcık, iğneleyici şakalar yapılır.. Ama onlara yapılmaz nedense, saygıdan mıdır, insanlar eleştirilecek yanlarını mı göremez bilmem ama yapılmaz onlara öyle şakalar..

Hep doğal davranırlar ama her nasılsa saygı uyandırırlar etraflarında..

Çok popüler olmamalarına rağmen sevilirler her gittikleri yerde.. Okul hayatlarında tanınmasalar da isimleri bilinir, hatta yıllar sonra bile hatırlanır, "aa evet  11/B deki çocuk değil miydi o, bilmem kimin arkadaşı" diye..

Çalışkandırlar ama pek de kasmazlar.. Ortamdaki herkesle diyalog kurarlar, çok mıçmıç olmamalarına rağmen nasıl yaparlar hiç anlamam ama karşılarındakine kendini iyi hissettirir, güven verirler..

Yapış yapış sevgi cümleleri kullanmazlar hiç ama sevdiklerine güzel sözler söylemekten de hiç çekinmezler. Öyle şeyler söylerler ki erkek erkeğe bi konuşma bile olsa "vay arkadaş" dedittirir, sevildiğini hissettirir.

Yakınındakilerin acil durumda ilk arayacakları kişidir. Koşar da yani hiç yanıltmaz.. Her zaman bi çözüm bulur, bulamazsa da bazen varlığı bile güven verir.

"Ben de insanlara yardım ediyorum, fedakarlıklar ediyorum, ama farkına bile varılmıyo, kıymet bilinmiyo, bu nasıl iş" dersin çoğu zaman. Çünkü onlar yaptıklarını göze sokmadan göstermeyi de bilir.

Başkası yaptığında "Bu ne yaa!!" diyeceğiniz şeyler, o yaptığında sempatik olur, gülümsetir.

Hem sever, hem sevilir.. 

Yabancıyı değil, eşimi anlattım sizlere.. 7/24 izliyorum onu, ama hala hiç bir fikrim yok böyle nasıl olunur?

Galiba böyle olunmaz doğulur :)




4 Mart 2014 Salı

Ayy Orası Çok Trendyyyy


Hmm son zamanlarda her yerde karşılaştığım doğal yaşama dönüş tredinden bahsetmek istiyorum..

Özellikle İstanbul'un belirli bölgelerinde alıp başını yürüyen bir trend.. Tanımlamakta biraz zorlanacağım açıkçası, çünkü anlam veremiyorum.

Eğitimli, gelir seviyesi ortalama üzeri, şehir insanlarının son zamanlardaki tutkusu..

Dekorasyonda eski mobilyalar, sokakta çöp diye burun kıvrılan eski bir bisiklet, ibikli maşrapalar.. Servisler annanemin kullandığı kenarı siyah çemberli çinko tabaklardan. Hesap 2 makarna 100TL.. Aman ne retro, ne doğal ne samimi..

Hoşlanmıyorum demiyorum.. Ben de beğeniyorum bir sürü detayı olan, tarzı olan yerleri..

Fakat algılayamadığım kısmı şu ki; trend neyse, geri kalanı sakil, avam, ruhu yok!!.

Hiç doğal olmayan bir doğal olma çabası.. 

Ancak asgarilerini ödeyebildikleri patlak kredi kartlarıyla, bir çantaya 500TL verip ay sonunu nasıl getiricem mızmızlanmalarından sonra akşam Etiler Limonatada "check in" yapan bir trendden söz ediyorum.

Kazandıkları para belli olup, "Ayy yeni açılan şu mekan İstanbullife dergisinde çıkmış daha gidip deneyemedim" diye sızlanan kesim..

Yok!! Olamadım ben onlardan.. Konuşamıyorum aynı dili o güruhla.. 

Ancak derdinizi anlatacak kadar Fransızca biliyorken, karşınızdakinin Fransızca yaptığı bir espriye, çarpık ağızla gülerken, içinizden "gülüyorum ama iyi mi ediyorum?!" der gibi yabancıyım dillerine, hislerine, keyiflerine..

Çok klişe belki ama benim için mekanın güzelliği tamamen kimlerle olduğumla doğru orantılı..Buz gibi bir Ocak gecesi, sokak satıcısından tantuni yemek bazen Karaköy'de yeni açılan dillere destan manzarasıyla Fosil'de geçirdiğim bir akşamdan daha keyifli olabiliyor..

Üzgünüm.. Ben bazen sakilim, avamım.. Ama ruhum olduğuna eminim...  




5 Şubat 2014 Çarşamba

Farkında mısınız??

Sesim çıkmasa da tüm etkinlikleri kardeşim ojeler blog sayesinde takip ediyorum. hele de serap tanın dillere destan doğum gününü keyifle dinledim.

Bu postu yazmama da suinin etkinlikte yazmıyor artık demesi vesile olmuştur. Kelebek etkisi diyelim :)

Son zamanlarda apayrı kesimlerce yazılmış birçok şey okudum.
Ama bana çok enteresan geldi ki hepsinde yazılanlar aynıydı.
Konumuz: FARKINDALIK...


Parapsikoloji, din ya da kişisel gelişim.. Türk ya da yabancı, Müslüman ya da gayrimüslim..


Tüm kaynaklar aslında hemen hemen aynı şeyi söylüyor bu konu ile ilgili.

Farkındalık kelimesi de çok ilginç aslında. Çünkü düşündükçe gerçekten de fark ediyor insan...

Çok sağlıklı düşünen, tutarlı, ne biliim çok da örnek alınacak bir birey sayılmam aslında

Ama farkında olmadan yapılması gereken bir sürü şey yaptığımı fark ettim.

Propagandası yapılan şey hep aynı. Pozitif ol iyi düşün!!


Neden??

Neden pozitif oluyoruz hep, neden her şeye iyi yanından bakalım ki. Kötüyü niye görmezden geliyoruz, Yada arka plana itince yok olduğunu mu zannediyoruz.

Asıl işin içine iyi-kotu, güzel-çirkin diye yorumlamalar girince oluyor her şey. 


Hayatta kötü de var. Bunu kabul etmek neden bu kadar zor?

Bir şeyi reddettiğin an o artık senin dünyanda daha fazla enerji alanı yaratmaya baslar diyor kitaplar. Varoluşun içindekileri ayırt etme sadece farkında ol.

Bu konularla ilgili en popüler kitap bildiğiniz gibi Secret. 


Kitapta yoğun bir isteme halinden söz ediyor. Biz buna dua diyoruz. 

Ama dualarına da dikkat etmeli insan. Allah'tan sabır istersek, sabredecek dert de istemiş oluyoruz.

Dua edip edip hadi olsun artık diye beklemek de doğru değil.

"Ne zaman olacak?" fikri, "olacak mı?" fikrini bu da umutsuzluğu ve olmama ihtimaline inanmayı doğuruyor.
Bi yerde Allah'a güvenmek ona bırakmak gerekiyor. 


Çok içten ettiğim dualar genelde oldu. Ama hiç bi zaman olmasını da beklemedim.

Diyorlar ki etrafla, olaylarla ilgilenmemeli insan. Kendi içine bakmalı kendini izlemeli.

Mevlana dermiş ki "30 cm önümden ilerisine bakmam". 


Çok şaşırdım bu sözü duyunca. Hoşuma da gitti. Çünkü ben de yolda orda burda kaldırıp kafamı etrafıma bakmam hiç. Biri ancak dibime kadar gelirse ilgimi çeker. Genellikle kendi düşüncelerimi izlemekle meşgulümdür. 

Ama kitapları okudukça, bir şeyler öğrendikçe aslında düşüncelerimi izleyerek kendimle ilgili birçok şey keşfettiğimi anladım.

Duyguları izlemek biraz daha zor. Duygular düşüncelerden daha yoğun enerjiler olduğu için insan objektiflikten kolay kolay sıyrılamıyor. Ama izlersen her şey çok farklı gelmeye başlıyor.

Mesela öfkelendiğin bir anı düşündüğünde, kendini dışarıdan izlersen,yorum katmadan bakarsan duruma, dünyanın en saçma şeyi gibi... İnsan bir de gülmeye başlıyor. "Ee noldu yani yükseldim gecti, o kadar da haklı değildim aslında bu kadar gerilmeye değer miydi" diye düşünüyor.

Bu noktada yine başa dönüyoruz. İyi ya da kotu durum yok. İyi yorumladığınız ya da kotu yorumladığınız haller var. 


Mesela kıskançlık iyi ya da kotu değildir diyor farkındalık eğitimleri veren biri. Kıskançlık kıskançlıktır. Ama Bir olayı kötü yorumlarsan can sıkıcı bir hal almaya baslar. Kıskançlık da basına dert olur.

İnsana verilen en büyük nimet "UNUTMAK" bence. 

Kendime kızardım hep balık hafızam yüzünden.. Ya da duygularım üzerine odaklanamadığım, unuttuğum için ama son zamanlarda yaşadıklarım ne doğru bir şey yaptığımı bir bir önüme koydu.

Öfkeyi, kıskançlığı, kini, ayrılığı, gururu, egoyu, bunun gibi tüm can sıkıcı duyguları kötü diye değerlendirmek yerine, hayatta bunlar da var diip kontrollü yaşayıp bitirmek, unutup yola devam etmek gerek.

Ay çok gaza geldim uzun uzun yazdım.. Buraya kadar sabredip okuyana da benden hediye olsun. Buyrun dinleyin efenim bakalım beğenecek misiniz ;)

17 Aralık 2013 Salı

Acemi Bloggerın Dramı




Kaç ay sonra bi hevesle yazdığım postum silindiii !!

                                                 İsyanım var... Tekrar yazmaya üşeniyorum :(


5 Eylül 2013 Perşembe

Sen Tarzını Paylaş, Veet Gardrobunu Yenilesin!

Hissettiği Gibi Giyinerek Tarzını Paylaşanlar, Veet'ten 500 TL veya 50 TL'lik Alışveriş Yapma Hakkı Kazanıyor

Kadınların giyim kararlarında öncelikle pürüzsüz bir cilde sahip olmanın ne kadar etkili olduğunu keşfeden Veet, 'Hissettiğin Gibi Giyin' sloganıyla yeni bir kampanyaya başladı. Kampanya kapsamında Veet kadınlarının Instagram veya Facebook'taki fotograflarıyla katılabilecekleri bir stil yarışması hayata geçiriliyor.

Kişilerin hissettikleri gibi giyinerek oluşturdukları günlük tarzlarını paylaşarak katılacakları yarışmada kazananlar gardroplarını yenilemek üzere alışveriş kuponları kazanyor. Veet'in yeni reklam yüzü Bade İşcil Süalp'in jüriliğini yapacağı yarışmada, Bade'nin seçeceği bir kişi her hafta 500 TL'lik alışveriş yapma hakkı kazanırken, en çok oy alan 10 kişi de 50 TL'lik alışveriş kuponu kazanıyor.

Kullanıcılar yarışmaya katılmak için hissettikleri gibi giyindikleri fotoğraflarını http://veetilehissettigingibigiyin.com/ adresinden bağlanarak veya www.facebook.com/veetturkiye'de yer alan uygulamaya girerek gönderecekler. Instagram'la yarışmaya katılmak için Instagram'a yüklediğiniz fotograflarda #hissettigingibigiyin hashtagini kullanmak gerekiyor. Kullanıcılar, Facebook albümlerinden  seçtiğiniz bir fotograf veya Instagram'daki hashtagli fotograflarını uygulamaya yükledikten sonra katılım formunu eksiksiz doldurarak ödül kazanma hakkı elde edecekler.

Her hafta yüklenen fotoğraflar arasından Bade İşçil'in seçeceği 1 kişiye 500 TL'lik alışveriş yapma hakkı hediye edilecek. Bunun yanı sıra her hafta fotoğrafları en çok oy alan 10 kişi 50 TL'lik alışveriş yapma hakkı ve yarışmada en çok oy veren 10 kişi Veet Hediye Sepeti kazanacaktır.

Bade İşçil Süalp'in reklam yüzü olduğu Veet, bu yarışma ile birlikte hem takipçileriyle aktif bir diyalog kuracak hem de hediyeleri ile onları mutlu edecek. http://veetilehissettigingibigiyin.com/ 'dan veya www.facebook.com/veetturkiye adresinden ulaşılabilecek yarışma 20 Ağustos 2013 tarihinde başlayıp 24 Eylül 2013 tarihinde sona erecektir.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Nerelerdeydim Ben !!

Son dönemlerde nerelerdeyim ben hiç gözükmüyorum !!

Blogu biraz aksattım farkındayım. Ama iş güç derken biraz kafam dağınıktı. Bir ara Rumeli Kavağı'ndaki balık restoranlarından bahsetmeyi planlıyorum fakat bugünkü konumuz birkaç kitap. Son zamanlarda elim sürekli tarihi romanlara gider oldu. Ahmet Ümit ve İskender Pala başı çekenlerden. Eski dönemlerde geçen ve ana konusu "ilahi aşk" olan kitaplar aldı beni götürdü..


İlk Kitabımız Ahmet Ümit Bab-ı Esrar : İlk defa Ahmet Ümit okuyorum fakat diğer kitaplarına da göz gezdirdiğimde genellikle tarihi cinayet romanları yazıyor gibi bir izlenim kaldı bende. Bu kitap da aslında günümüzde geçiyor. Baba tarafından Türk olan bir kadının işi gereği hiç bilmediği memleketi Konya'ya gelmesiyle başlayan bir çeşit dedektiflik hikayesi. Eski bir semazen ve koyu bir mevlevi olan babası, külli aşk için mürşidiyle birlikte uzaklara giderek küçük Karen'ı terk ediyor. Karen yıllar sonra 30 yaşında bir kadın olarak Konya'ya geldiğinde, babasının ailesini bile terk etmesine neden olan bu "aşk"ını anlamaya çalışıyor.
Kitapta flashbacklerle Mevlana ve Şemsi Tebrizi'nin hayatlarından ilginç hikayeler veriliyor. 400 küsür sayfa olan kitap su gibi akıp gidiyor ve kitapçılardaki raf fiyatı 9,90TL. şiddetle tavsiye edilir.

  
2. Kitabımız İskender Pala'nın en meşhur kitaplarından Babil'de ölüm İstanbul'da Aşk : İskender Pala herkesin bildiği üzere engin tarih ve edebiyat bilgisiyle tanınıyor. Bu kitabında da yine o engin tecrübeyi konuşturmuş. Kitap; Fuzuliye verilen bir sırrı Leyla ile Mecnun kitabının dizelerine gizlemesiyle başlıyor.
Ama en ilginç yanı hikayemizi, dalından koparılıp Leylasının dudaklarına gitmeyi beklerken, hurma ağacıyla harmanlanarak parşömen kağıdına dönüştürülüp sonra Fuzuli'nin enfes dizeleri üzerine yazılan bir çilek tanesinin ağzından okuyoruz. Ayrıca yüzyıllar boyunca elden ele geçerken kronolojik bir Osmanlı tarihi de anlatıyor sevgili çileğimiz. Detaylar ve dil zaman zaman biraz ağırlaşabiliyor ama zaten yazarımız başından uyarıyor "Bizce aşkı tanımayan okuyucu bu kitabı hiç okumamalıdır" diye..

   
Selçuklu ve Osmanlı tarihinden sonra geldik yakın tarihimiz Kurtuluş Savaşı dönemine. Evet son kitabımız Nar ağacı Kurtuluş Savaşı döneminde geçiyor. Nazan Bekiroğlu da dönemi yaşatmak için flashbackler kullanan yazarlarımızdan. Bu detay romanın inandırıcılığını zedeliyor gibi gelebilir kimilerine ama yazar bu geçişleri iyi yapıyorsa eğer size sadece hikayeden keyif almak kalıyor. Nar Ağacı'nda yine günümüzde geçmişini arayan, dedesi ve anneannesinin nasıl tanıştığını bulabilmek için Trabzon'dan kalkıp dedesinin başlangıç noktası olan Tebriz'e giden bir kadının hikayesi. Aslında kadının değil de, o zamanlar has bir delikanlı olan Setterhan'la, sevdiğini kurtuluş savaşına gönderen narin Zehra'nın hikayelerini dinliyoruz. Bu kitap da mutlaka okunması gereken kitaplardan biri diye düşünüyorum.

Daha sonraki postlarımda yine İskender Pala'dan Katre-i Matem, Orhan Pamuk'tan sonunu getiremeyecek kadar sıkıcı bulduğum Masumiyet Müzesi ve üçlemeyi tamamlamak için bu arada okuyabilirsem yine Türk yazarlardan bir kitap okuyamazsam da fantastik yazarlardan Suzanne Colins'in açlık oyunları üçlemesinden bahsedeceğim.

Beklemede kalın ;)