30 Temmuz 2013 Salı

Makyaj Temizleme İşkencesine Son

Makyaj yapmanın en eğlenceli bulduğum kısmı, göz makyajına geldiğim o keyifli an! Makyajın en göz alıcı tarafı resmen. O günkü keyfime göre hareket edip iddialı bir dumanlı göz makyajı mı, daha aydınlık bakışlar için açık tonlarla bir göz makyajı mı, renklerin enerjisini taşıyarak rengarenk bir göz makyajı mı yoksa daha doğal tonlarla göz rengimi belirginleştirdiğim bir göz makyajı mı yapmanın kararını vermek, ruhuma göre davranmak işin en keyif veren noktası.

Ancak gün sonunda, eve gelip o makyajı temizlemek, itiraf etmeliyim ki hem üşendiğim hem sıkıcı bulduğum bir eylem. Üstelik hassas göz çevresine sahip olduğum için, göz çevremi yıpratıcı özelliğinden dolayı her göz makyaj çıkarıcısını kullanamıyorum. Hassas göz çevrem için seçici olmak zorundayım. Makyajımı çıkarmayı bir Garfield üşengeçliğine bürünüp erinme haliyle yaptığım için bana pratiklik sağlayan, etkili ama aynı zamanda da hassas cildime uygun bir göz makyaj çıkarıcısına yönelmeyi tercih ediyorum. L'oreal Paris'in 3 Etkili Kusursuz Makyaj Temizleme Suyu, parfüm içermeyen ve alerji yapmayan özelliklere sahip. Parfüm içermemesi benim için büyük bir artı, çünkü kozmetik ürünlerinin içerisindeki parfüm cildimi en çok kaşındıran madde olduğu gibi kokuya duyarlı olduğum için cilt makyaj ürünlerinde parfümsüz ürünleri almayı yeğliyorum. Hipoalerjenik olması, benim gibi hassas göz çevresine sahip olanların en olmazsa olmazı. Üstelik hem yüz hem göz makyajımı çıkardığı için bu anlamda da bana pratiklik sağlıyor.

Tatile çıktığımda işin en sıkıcı tarafı olan valiz hazırlama kısmında da yardımcı oluyor. Tatil zamanı birden fazla büyük valizle oradan oraya taşınmayı sevmediğimden, ufak derli toplu ve aradığımı bulduğum, lüzumsuz eşyalarla dolu olmasını istemediğim bir valiz hazırlamayı seviyorum. Makyaj malzemelerimi seçerken de, hem pratik hem yer kaplamayan ürünleri tercih ediyorum haliyle. L'oreal Paris Makyaj Temizleme Suyu, bana bu konuda da zorluk çıkarmıyor. Şişesi ergonomik yapıda, kocaman makyaj temizleme sularını yanımda taşımama gerek kalmıyor. Hem yüz hem göz makyajımı da çıkarabildiği gibi cildimi de makyaj sonrası yatıştırma konusunda başarılı.

Makyaj çıkarmak, makyajın en sevimsiz yanı gibi gelse de iyi bir makyaj çıkarıcınız var ise, bu anlamda yola 2-0 önde başlıyorsunuz. Cildimizin nefes alması, temiz bir cilt ile yatağa yatmak kendimize yapacağımız en büyük iyilik. L'oreal Paris 3 Etkili Temizleme Suyu hem hafif, hem gözlerimi yakmadan makyajımı çıkarmada etkili, hem de cildimi rahatlatıcı özellikte. Az miktarda temizleme suyunu bir pamuk yardımı ile cildime uygulayarak özenli hareketlerle cildimi yıpratmadan makyajımı çıkartıyorum. Su formunda olduğu için hafiflik ve ferahlık sağlıyor.

Makyajla birlikte yaydığımız cazibenin daha uzun sürmesini istiyorsak, makyajı daha kusursuz gösteren iyi bir cildin gücünü de unutmamalıyız. Bu yüzden cildimize bakımını es geçmeden özen göstermeliyiz. Tıkanan gözenekler ve erkenden yaşlanan bir cilt ile baş başa kalmak istemiyorsak, makyaj çıkarmanın önemini fark etmeliyiz. L'oreal Paris 3 Etkili Kusursuz Makyaj Temizleme Suyu, hassas ciltlerde bile etkili, pratik ve rahatlatıcı özelliklerinde olup, makyaj kalıntılarıyla sizi fazla uğraştırmadan, geride ferah bir cilt bırakıyor. İyi bir makyaj için, iyi bir cilt de gerektiği gerçeğini görmezden gelmiyorsanız, rahatlıkla kullanabileceğiniz formdaki bu makyaj suyu makyaj masanızda yerini alması gerekengillerden.

İlk defa L'oreal Paris tarafından getirilen, üstelik oldukça uygun fiyatlı olan bu ürünü sadece eczanelerde değil, market ve parfümerilerde de bulabilmeniz mümkün.


Bu içerik miskinkek.blogspot.com tarafından hazırlanmıştır.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

16 Temmuz 2013 Salı

Bir iş gezisi masalı...


Düşünün!! 

Bir iş gezisine çıkıyorsunuz. Havaalanında uçaktan inip kiralık aracınızı teslim aldıktan sonra otelinize geciyorsunuz. Bir vale gelip kapınızı açıyor ve topuklu ayaklabilarinizi tıklata tıklata lobiden rüzgar gibi geçip check in yaptırdıktan sonra odanıza çıkıyorsunuz. Birkaç gün boyunca giyeceğiniz kıyafetleri daha fazla burusmasinlar diye dolabınıza astıktan sonra islerinizi halletmek üzere yola koyuluyorsunuz.  
Gün bitiyor ve odanıza dönüp guzel bir duş alip, sehrin popüler bir mekanında yemek yedikten sonra otelin Barında birşeyler icmek icin oturuyorsunuz. 

Simdi müsaadenizle son kalan görüntüyü bir çekiç darbesiyle şangıırrr diye yere indiriyorum. 

O dediğimiz anca filmlerde olur!! 

Yabancı bir sehirde tek basına olmak bokum gibi birşey !!

Gezilecek görülecek yerler kesfetseniz bile yanınızda keyif alacağınız birilerine gösteremedikten sonra hiç bir anlamı olmuyor :( 

Ayrıca keyifli mekanlar bulsanız da gidip max. Kac dk. Oturabilirsiniz ki tek basınıza?! 

Hele de otelin barı?!! Ha ha !!

Mal mal odanızda oturursunuz öyle.. Hele bir de şirketiniz masraf olmasin diye sehrin en ucuz otellerinden birini ayarladıysa gecmis olsun :)

Odanızda (sanliysaniz balkonda) tek basına otururken arkadas olsun diye esinizi aradığınızda "ya hayatım tamam sonra konuşuruz Osmanlar geldi PS oynucaz" dediyse, "3 gün evden ayrılıyorum paşam fırsatını kaçırmıyor" diye iciniz içinizi yer. 

Kavga başlatayım da bari hemen kapatmasın niyetiyle "ben de alemlere akıyorum hazırlandım cikicam " diye bir hamle yaptığınızda "ha ha tamam hadi cocuklar bekliyo kapatıyorum ben" derse bi de..atın beni denizlereee...

Gecenin geri kalanı, daha once hiç izlemediginiz bir dizinin 52. Bölümünde kim kimin nesiymis çözmeye çalışırken daha fazla direnemeyip sızmakla son bulur. 

Tabi saat 9:30 da kapanan gözler, sabahın 6:00 sında istemeden aciliverir ve yalnizlikla dolu daha uzun bir güne erkenden başlamış olursunuz. 

Bu uzun günün aksamı icin size küçük bir tavsiye; alın laptopunuzu sehrin o popüler mekanına gidin, kendinize bir kahve söyleyin ve bloğunuz icin bir post yazın ;)

(Ama benim laptopum yoktu iPhone dan yazılan postun yazım hatalarının da kusuruna bakmayın ;)

3 Temmuz 2013 Çarşamba

JAPON TEKNOLOJİLERİ İYİ DE, PEKİ İNSANLARI NASIL?

Yaklaşık bir aydır bir Japon firmasında işe başladım. 

Uzak Doğu insanıyla ilgili bilgim okuduğum bikaç yazıdan öte geçmezken, şimdi onlarla çalışmak değişik bir deneyim doğrusu.
Daha önce Markafoni'nin Güney Kore deneyimiyle ilgili paylaştığım yazıda da birkaç konudan bahsediliyor, buradan ulaşabilirsiniz. 




Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bizim için Kore, Çin, Japon hepsi aynı gibi bir yanılgı söz konusu. Aslında hiçbir şekilde birbirleriyle alakaları yok. Yemekleri, dilleri, kültürleri çok farklı. Ama tabi Uzak Doğu insanı olarak genel karakteristik özellikleri var. 

Mesela genel olarak ufak tefek diye bilmemize rağmen bizim satış müdürümüzün boyu 1,83 civarlarında :)
Ayrıca tabi benim gördüğüm bikaç kişiyle genelleme yapılmaz ama çekik gözlü olmalarının dışında pek de benzemiyorlar. 

Daha yeni ise başlamış olmama rağmen hep gereksiz şeyleri merak eden ben, satış müdürümüze "sizin oraların en yakışıklısı kim?" diye sordum ve şu cevabı aldım.  





Dürüst olmam gerekirse aslında kendisini hiç müdür gibi hissetmiyorum, çünkü ciddi anlamda çok sempatik ve güler yüzlüler. Bizim Türk şirketlerindeki, karşısında taş kesildiğimiz müdür profilinden çok uzaktalar. 
Olumsuz bir şey bile söyleseler sürekli gülümsüyorlar. 

Veee galiba dillerinde "hayır" kelimesi yok anladığım kadarıyla. Çünkü 1 aydır hiç duymadım. 
Diğer yandan "evet" demek olan "hai" kelimesini yüzlerce tonlamada söyleyebiliyorlar. Henüz çözemedim ama galiba bu tonlamalardan bazıları " belki, hayır, ne alaka, yok öle bişey" falan anlamlarına geliyor olabilir :)
Her konuyu çok bildiğimizden, her sistemi eleştiren Türk insanına karşı hep "hai, bunu bizle paylaştığınız için teşekkürler", "hai, bu konuyu düşünelim" modundalar.

Zamanları ve paraları çok kıymetli. Her konuda çok dakik ve titizler. Şirketin parasını kendi paraları gibi görüp tek bir kuruşunu bile boşa harcamıyorlar. 

Çok çalışkan olmalarına rağmen mesai saatlerini 1 dk geçirmiyorlar. Bilemiyorum belki bu özellikleri Türk çalışanlarla aralarını bozmak istemediklerindendir. Bıraksan onlar gece gündüz minicik bir odada çalışırlar. Hatta duyduğuma göre  Tokyo'da eve gidip gelmekle vakit kaybetmemek için tek bir yataktan oluşan küçük morg evler varmış. 

Günde 5 vakit toplantı yapabilirler. Aynı konuları defalarca ve saatlerce konuşabilirler. 
Bir konuda karar vermelerini bekliyorsanız günlerce hatta aylarca bekleyebilirsiniz. 
Bizim gibi tez canlı insanların işi zor anlayacağınız. 
Bir de her şeyi gülerek ve olumlu şekilde söyledikleri için, aldıkları kararı yanlış anlamanız da muhtemel :)

Özellikle iş ilişkilerinde karşılarındaki kişilere inanılmaz saygılılar ve ilişkiyi bozacak davranışlardan ciddi derecede kaçınıyorlar. Sinirlendikleri zaman gülümseyerek  "No problem" diye tekrar ediyorlar :) 

Gerçek düşüncelerini ancak iş dışında ve karaoke eğlencesinde öğrenebilirsiniz. Çok enteresan bir şekilde sesleri güzel olsun ya da olmasın karaoke milli eğlenceleri :)

Genel olarak sevilesi insanlar ve ayrıca da çok şirin Türkçe konuşuyorlar.