5 Eylül 2013 Perşembe

Sen Tarzını Paylaş, Veet Gardrobunu Yenilesin!

Hissettiği Gibi Giyinerek Tarzını Paylaşanlar, Veet'ten 500 TL veya 50 TL'lik Alışveriş Yapma Hakkı Kazanıyor

Kadınların giyim kararlarında öncelikle pürüzsüz bir cilde sahip olmanın ne kadar etkili olduğunu keşfeden Veet, 'Hissettiğin Gibi Giyin' sloganıyla yeni bir kampanyaya başladı. Kampanya kapsamında Veet kadınlarının Instagram veya Facebook'taki fotograflarıyla katılabilecekleri bir stil yarışması hayata geçiriliyor.

Kişilerin hissettikleri gibi giyinerek oluşturdukları günlük tarzlarını paylaşarak katılacakları yarışmada kazananlar gardroplarını yenilemek üzere alışveriş kuponları kazanyor. Veet'in yeni reklam yüzü Bade İşcil Süalp'in jüriliğini yapacağı yarışmada, Bade'nin seçeceği bir kişi her hafta 500 TL'lik alışveriş yapma hakkı kazanırken, en çok oy alan 10 kişi de 50 TL'lik alışveriş kuponu kazanıyor.

Kullanıcılar yarışmaya katılmak için hissettikleri gibi giyindikleri fotoğraflarını http://veetilehissettigingibigiyin.com/ adresinden bağlanarak veya www.facebook.com/veetturkiye'de yer alan uygulamaya girerek gönderecekler. Instagram'la yarışmaya katılmak için Instagram'a yüklediğiniz fotograflarda #hissettigingibigiyin hashtagini kullanmak gerekiyor. Kullanıcılar, Facebook albümlerinden  seçtiğiniz bir fotograf veya Instagram'daki hashtagli fotograflarını uygulamaya yükledikten sonra katılım formunu eksiksiz doldurarak ödül kazanma hakkı elde edecekler.

Her hafta yüklenen fotoğraflar arasından Bade İşçil'in seçeceği 1 kişiye 500 TL'lik alışveriş yapma hakkı hediye edilecek. Bunun yanı sıra her hafta fotoğrafları en çok oy alan 10 kişi 50 TL'lik alışveriş yapma hakkı ve yarışmada en çok oy veren 10 kişi Veet Hediye Sepeti kazanacaktır.

Bade İşçil Süalp'in reklam yüzü olduğu Veet, bu yarışma ile birlikte hem takipçileriyle aktif bir diyalog kuracak hem de hediyeleri ile onları mutlu edecek. http://veetilehissettigingibigiyin.com/ 'dan veya www.facebook.com/veetturkiye adresinden ulaşılabilecek yarışma 20 Ağustos 2013 tarihinde başlayıp 24 Eylül 2013 tarihinde sona erecektir.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Nerelerdeydim Ben !!

Son dönemlerde nerelerdeyim ben hiç gözükmüyorum !!

Blogu biraz aksattım farkındayım. Ama iş güç derken biraz kafam dağınıktı. Bir ara Rumeli Kavağı'ndaki balık restoranlarından bahsetmeyi planlıyorum fakat bugünkü konumuz birkaç kitap. Son zamanlarda elim sürekli tarihi romanlara gider oldu. Ahmet Ümit ve İskender Pala başı çekenlerden. Eski dönemlerde geçen ve ana konusu "ilahi aşk" olan kitaplar aldı beni götürdü..


İlk Kitabımız Ahmet Ümit Bab-ı Esrar : İlk defa Ahmet Ümit okuyorum fakat diğer kitaplarına da göz gezdirdiğimde genellikle tarihi cinayet romanları yazıyor gibi bir izlenim kaldı bende. Bu kitap da aslında günümüzde geçiyor. Baba tarafından Türk olan bir kadının işi gereği hiç bilmediği memleketi Konya'ya gelmesiyle başlayan bir çeşit dedektiflik hikayesi. Eski bir semazen ve koyu bir mevlevi olan babası, külli aşk için mürşidiyle birlikte uzaklara giderek küçük Karen'ı terk ediyor. Karen yıllar sonra 30 yaşında bir kadın olarak Konya'ya geldiğinde, babasının ailesini bile terk etmesine neden olan bu "aşk"ını anlamaya çalışıyor.
Kitapta flashbacklerle Mevlana ve Şemsi Tebrizi'nin hayatlarından ilginç hikayeler veriliyor. 400 küsür sayfa olan kitap su gibi akıp gidiyor ve kitapçılardaki raf fiyatı 9,90TL. şiddetle tavsiye edilir.

  
2. Kitabımız İskender Pala'nın en meşhur kitaplarından Babil'de ölüm İstanbul'da Aşk : İskender Pala herkesin bildiği üzere engin tarih ve edebiyat bilgisiyle tanınıyor. Bu kitabında da yine o engin tecrübeyi konuşturmuş. Kitap; Fuzuliye verilen bir sırrı Leyla ile Mecnun kitabının dizelerine gizlemesiyle başlıyor.
Ama en ilginç yanı hikayemizi, dalından koparılıp Leylasının dudaklarına gitmeyi beklerken, hurma ağacıyla harmanlanarak parşömen kağıdına dönüştürülüp sonra Fuzuli'nin enfes dizeleri üzerine yazılan bir çilek tanesinin ağzından okuyoruz. Ayrıca yüzyıllar boyunca elden ele geçerken kronolojik bir Osmanlı tarihi de anlatıyor sevgili çileğimiz. Detaylar ve dil zaman zaman biraz ağırlaşabiliyor ama zaten yazarımız başından uyarıyor "Bizce aşkı tanımayan okuyucu bu kitabı hiç okumamalıdır" diye..

   
Selçuklu ve Osmanlı tarihinden sonra geldik yakın tarihimiz Kurtuluş Savaşı dönemine. Evet son kitabımız Nar ağacı Kurtuluş Savaşı döneminde geçiyor. Nazan Bekiroğlu da dönemi yaşatmak için flashbackler kullanan yazarlarımızdan. Bu detay romanın inandırıcılığını zedeliyor gibi gelebilir kimilerine ama yazar bu geçişleri iyi yapıyorsa eğer size sadece hikayeden keyif almak kalıyor. Nar Ağacı'nda yine günümüzde geçmişini arayan, dedesi ve anneannesinin nasıl tanıştığını bulabilmek için Trabzon'dan kalkıp dedesinin başlangıç noktası olan Tebriz'e giden bir kadının hikayesi. Aslında kadının değil de, o zamanlar has bir delikanlı olan Setterhan'la, sevdiğini kurtuluş savaşına gönderen narin Zehra'nın hikayelerini dinliyoruz. Bu kitap da mutlaka okunması gereken kitaplardan biri diye düşünüyorum.

Daha sonraki postlarımda yine İskender Pala'dan Katre-i Matem, Orhan Pamuk'tan sonunu getiremeyecek kadar sıkıcı bulduğum Masumiyet Müzesi ve üçlemeyi tamamlamak için bu arada okuyabilirsem yine Türk yazarlardan bir kitap okuyamazsam da fantastik yazarlardan Suzanne Colins'in açlık oyunları üçlemesinden bahsedeceğim.

Beklemede kalın ;)