25 Mayıs 2018 Cuma

BİR DOĞUM HİKAYESİ

Ben buralardan uzaklaşalı hala blog yazan kaldı mı acaba?

instagram ve youtube blogun yerini aldı sanki.. bir de insan görselliğe ihtiyaç duyuyor artık sanırım, uzun uzun yazılar okumak istemiyor..

neyse uzun lafın kısası bu uzun arada minik bir aile üyesi katıldı aramıza..

4. ayımızı doldurduk ve bu zamanların çok çabuk geçeceği ve unutulacağını söylüyor herkes.. gerçi zaman zaten çabuk geçen bir şey ve unutmak bence insanoğluna verilmiş en büyük hediye.. maalesef olan güzel anılara da oluyor..

velhasıl kelam söz uçar yazı kalır.. neler yaşadığımızı hala tazeyken anılar, yazayım istedim.. ki sonra sen ilk şu zaman ateşlenmiştin, geç emekledin, erken diş çıkardın falan diye anlayabileyim minik piremsesime :)

DOĞUM :

35. haftada başlayan kaşıntılarımı doktorumun risk görmesi üzerine 38+1 de bebeği normal yollarla doğurtucaz diye hastaneye yattık.. ama maalesef verilen suni sancılara ve fitile rağmen bebek gelmek şöyle dursun ağzıma doğru kaçmaya başladı.. hayat uzun daha ne travmalar yaşayacak yavru, daha doğmadan bir travma yaşatmayalım diye sezaryene girdik.. ki iyi ki girmişiz rahim duvarı kalınlığından zaten kolay kolay gelmezmiş..

gerçi ben hala kaşıntılarımın risk oluşturacak boyutta yani gebelik kolestazı olmadığını düşünüyorum Boşuna bebitoyu rahatsız ettik, ayrıca kova olacakken oğlak oldu 😕😕 neyse vardır bunda da bi hayır. Allah belki de benim kadar isyan bi çocukla uğraşamayacağım düşünmüştür, dağına göre kar verir ya..

neyse doğuma giderken merak eden arkadaşlarıma çektiğim videoyu aşağıya bırakıyorum, kenarda dursun..



ameliyathaneye ilk girdiğimde bi hemşire müzik dinliyordu ben gelince kapattı. "ay neden kapattın burası çok gergin aç da biraz gevşeyelim" dedim.. "sizin gibi hastalara hasretiz genelde benim derdim var siz keyif yapıyorsunuz deyip kızıyorlar" dedi. doktorum gelince müzik isteği geldi hocam dediler ve doktorumun listesi çalmaya başladı.. beatles lar mı dersiniz harika klasikler eşliğinde geldi dünyaya bizim kız.. tam çıkarken de dünyada ilk duyduğu şarkı bence çok manidar, yaşadığımız an ise asla unutulmayacak bir andı.. turtles - happy together




Ama bu işten şöyle bir şey öğrendik, ne kadar plan program yaparsanız yapın.. yok efendim doğum planı yazmalar falan hepsi hikaye.. ne olacağına tamamen bebek karar veriyor.. ve herşey yolda belli oluyor.. son ana kadar kesin şöyle olacak diye bişey yok ve her ne kadar en güzeli normal doğum olsa da sezaryen oldu diye üzülmeye de gerek yok.. çünkü en önemli şey günün sonunda o minik parçanızı kucağınıza almak..

Gerçekten tene değen o kadife hissin tarifi yok...

23 Şubat 2016 Salı

En herkeslerden mutlu benim!!





Belli bir yaşın üstü bu facebook olaylarını çok gerçekçi bir şekilde ciddiye almıyor mu Allah aşkına :)

Geçenlerde annemle otururken (tabii elinde akıllı telefonu, gözünde yakın gözlüğü facebookta stalkerlık yapıyor) " aa bak bilmem kimin kızı bilmem nerdeymiş hava atıyor" dedi.

Check in yapmış sadece.. Ama en saf ve düz mantıkla "hava atıyor" yorumu çok ilginç geldi.

Sonra düşündüm ; Hava mı atıyoruz gerçekten? 

Hep bir yerlerde  gezen, eğlenen, mutlu olan insanları gördükçe kendi mutluluğumuz yeterince mutlu gelmiyor gözümüze.. Yeterince gezmiyoruz sanki.. Hayır biz daha çok gezip daha mutlu olmalıyız.. Ve bunu paylaşıp onlardan daha mutlu mutluluğumuzu gözlerine sokarak hava atmalıyız..

Eskiden insanların en fazla nelere sahip olabileceğini görmezken, mutluluğu sadece o yaşadığımız an bilirken daha mı bi gerçek mutluyduk sanki..

O vakitler yapamadığımız şeyleri bilmezken, bilmediğimiz şeyler için de bi eksiklik hissetmezdik, bi hırslanmazdık sanki..

Her şeyi bu kadar gözler önünde yaşamak tatminsizlik, kıskançlık, yetersizlik gibi kavramları daha mı çok soktu içimize..

Daha çok birbirimizden haber alıyoruz, birbirimizin hayatı hakkında daha çok bilgiye sahibiz, artık daha yakın olmamız gerekir derken, sanki aslında o kadar da değil miymişiz?

Bilemedim.. 








27 Mart 2015 Cuma

başlıksız..




Hiç farkettiniz mi bilmiyorum ama hayatta iyi öğrenip öğrenmediğimizi anlayamayacağımız çok enteresan bilgiler ediniyoruz. 

mesela uçaklarda her defasında bir tehlike anında neler yapmamız gerektiği ile ilgili bilgiler veriyorlar. bir de koltukların arkasındaki kartlar var. o kadar çok izlemişliğimiz vardır ki o hostesleri tamam hadi ben biliyorum artık eksiksiz yapabilirim bi çarpma olsa da görsek :) 

 gerçi şimdi düşününce tüm güvenlik eğitimleri hep bunun gibi.. neyse bu kadar zaman sonra paylaştığım post böyle başlamamalıydı.. 

 belki de şu son zamanlarda dönüp duran uçağı düşüren pilot haberlerinden etkilenmişimdir. tükenmişlik sendromu varmış diyolar.. öyle olsa bile kendi kendini tüketseymişsin arkadaşım 150 yolcudan ne istedin.. bak meryem uzerliye gitti tükendi doğurdu geldi..bi de kilo vermiş Allahııımmmm.. ben doğursam dönüşü yok kesin :( 

 oysa ki bilgisayarın başına oturana kadar neler neler geçiyodu aklımdan.. 

sahi ne geçiyodu aklımdan ?? Ha evet bu kadar zaman hayatımda olan değişiklikleri falan yazıcaktım.. amaan kim naapsın benim hayatımı, şehir değiştirmişim, evim işim hayatım değişmiş falan kime ne? 

 ama bişey söyliim mi taşınmak gerçekten çok zor yaa.. yaşamadan önce çok zevkli falan diye düşünürdüm ama koli açmaktan gına gelince artık o son iki kolide hayati malzemelerin de olsa umrunda olmuyo gerçekten.. 

 bi de tabi geride bıraktığın tüm arkadaşların alıştığın çevre sevdiğin şeyler var.. Yeni memlekette hele de bi yaştan sonra sil baştan çok zor.. 

 Taşındığın yer İzmir ise bu acı biraz hafiflemiyor değil tabi.. sonuçta İzmir yani.. 

 Ama bu zaman zarfında bişey öğrendiysem o da şudur ki: 

 hayatın size gönderdiği işaretleri yakalayıp doğru yorumlamak lazım.. ondan sonrası çorap söküğü gibi geliyor.. kimse hayat bana gülmedi, hiç önüme bi fırsat çıkmadı demesin.. muhtemelen sen o işareti ya anlamamış ya da kötüye yorup daha da dibe vurmuşsundur. 

 bi de bi gün iş çıkışı eve bi geldim arka balkonda birileri var kapıyı zorluyorlar.. 

mesela biz bunu evimize hırsız girecekti diye yorumlayabilirdik.. ama şöyle dedik "hmm bizim pencerelere demir yaptırmamız gerek, bu bi işaret olmalı, çünkü öyle olmasaydı biz yokken hırsız zaten girer ve çoktan soyulmuş olurduk :)" 

 bunu şimdi neden mi anlatıyorum; çünkü şuan arka balkondan sesler geliyor!!!

25 Mart 2014 Salı

Bu Haberi Okumadan Sigorta Yaptırmayın!

Bir süredir iletişim çalışmaları çok dikkatimi çeken bir sigorta firmasından bahsetmek istiyorum bugün. Sigortanın kolay hali sloganıyla piyasaya çok hızlı bir giriş yapan Generali Sigorta’nın özellikle Zorunlu Trafik Sigortası’nda ve kasko poliçelerinde %70’e varan indirimleri ilgimi çekti. Blogda yazmak üzere biraz inceledim ve sadece kampanya olarak değil, tüm hizmetlerinin gayet memmuniyet verici olduğunu gördüm.

Bu arada piyasaya hızlı giriş dedim ama Generali 1831 yılında İtalya’da kurulmuş ve aslında 150 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteriyormuş. Adını elbette duymuştum ama ancak bugün yazabiliyorum.

Zorunlu Trafik Sigortası’nda %70’e varan indirimleri dışında Prestijli Kasko’larını da çok beğendim. Sigorta sektöründe bir ilk olarak, herhangi bir kaza anında sunduğu yol yardım hizmeti ile lastiğiniz patladığında ücretsiz lastik değişimi veya aracınızın yakıtı bittiğinde   Yapılan kaza sonrası acil bir noktaya yetişmeniz gerektiğinde yol yardım hizmetleri ile taksi ücretinizi dahi karşılıyorlar. Aracınız tamir edilirken 5 gün süreyle, size özel bir araç bile veriyorlar. Bence bu özel danışmanlık ve 7/24 destek hizmetleri şehir hayatının olası zorluklarını da hafifletiyor.

Bir de Mini Kasko ve Mini Kasko Ekstra ürünleri var. Mini Kasko, 1 çarpışma hasarını 2 bin TL’ye kadar kapsayan düşük fiyat kategorisindeki bir ürünmüş. Daha yüksek bir sigorta teminatı tercih edenler için bu tutar, Mini Kasko Ekstra ürünü ile 2 çarpışma hasarı ve toplamda 50 bin TL’ye kadar çıkabiliyormuş. Tüm bu hizmetler için ayrı ayrı teklif alıp, satınalım yapabiliyor olmak ise harika. Mini Kasko ve Mini Kasko Ekstra ürünlerinin fiyatları sabit. Zorunlu Trafik Sigortası içinse teklifler size ve arabanıza özel yapıldığı için indirimler kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Bu yüzden teklif alırken yaşınız, arabanızın yakıt türü gibi etmenler de önemli oluyor. Siz artık sitesinden aracınıza en uygun sigortayı detaylarıyla incelersiniz.

Generalinin 7/24 Özel Sigorta Danışmanlığı hattı 0850 555 55 55’ten veya generali.com.tr den 1 dakikada teklif alabilirsiniz. Bu arada Generali Sigorta müşterisi olmasanız dahi bir kez teklif alırsanız size kişisel sigorta danışmanı atıyorlar. Bilgi alan kişi her aradığında, karşısında aynı danışmanı buluyor. Böylece müşteriler sorunlarını her defasında baştan anlatmak zorunda kalmıyor ve telefonda uzun uzun beklemeden işlerini kolayca halledebiliyor.

Eh daha ne olsun:)

1 dakikada teklif alıp indirim kazanmak isterseniz, 31 Mart’a kadar generali.com.tr yi ziyaret edin derim.

1 Dakikada Teklif Almak için Tıklayın.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

24 Mart 2014 Pazartesi

Yok, Benden Olmaz...



Hani bazı insanlar vardır ya bilir misiniz. Kendinden bi ışık vardır etrafında.

Popüler tipler değillerdir ama, onları tanıyan kişilere sorduğunuzda, kimse olumsuz bir yorum yapamaz."Hmm o mu, ne biliim iyi hoş da pek benim tarzım değil" diyen bile olmaz.

Bi şekilde herkesi yakalamayı başarırlar, en zor iletişim kurulan kişileri bile bi yerinden tutarlar..

İlla ki herkese gıcık, iğneleyici şakalar yapılır.. Ama onlara yapılmaz nedense, saygıdan mıdır, insanlar eleştirilecek yanlarını mı göremez bilmem ama yapılmaz onlara öyle şakalar..

Hep doğal davranırlar ama her nasılsa saygı uyandırırlar etraflarında..

Çok popüler olmamalarına rağmen sevilirler her gittikleri yerde.. Okul hayatlarında tanınmasalar da isimleri bilinir, hatta yıllar sonra bile hatırlanır, "aa evet  11/B deki çocuk değil miydi o, bilmem kimin arkadaşı" diye..

Çalışkandırlar ama pek de kasmazlar.. Ortamdaki herkesle diyalog kurarlar, çok mıçmıç olmamalarına rağmen nasıl yaparlar hiç anlamam ama karşılarındakine kendini iyi hissettirir, güven verirler..

Yapış yapış sevgi cümleleri kullanmazlar hiç ama sevdiklerine güzel sözler söylemekten de hiç çekinmezler. Öyle şeyler söylerler ki erkek erkeğe bi konuşma bile olsa "vay arkadaş" dedittirir, sevildiğini hissettirir.

Yakınındakilerin acil durumda ilk arayacakları kişidir. Koşar da yani hiç yanıltmaz.. Her zaman bi çözüm bulur, bulamazsa da bazen varlığı bile güven verir.

"Ben de insanlara yardım ediyorum, fedakarlıklar ediyorum, ama farkına bile varılmıyo, kıymet bilinmiyo, bu nasıl iş" dersin çoğu zaman. Çünkü onlar yaptıklarını göze sokmadan göstermeyi de bilir.

Başkası yaptığında "Bu ne yaa!!" diyeceğiniz şeyler, o yaptığında sempatik olur, gülümsetir.

Hem sever, hem sevilir.. 

Yabancıyı değil, eşimi anlattım sizlere.. 7/24 izliyorum onu, ama hala hiç bir fikrim yok böyle nasıl olunur?

Galiba böyle olunmaz doğulur :)




4 Mart 2014 Salı

Ayy Orası Çok Trendyyyy


Hmm son zamanlarda her yerde karşılaştığım doğal yaşama dönüş tredinden bahsetmek istiyorum..

Özellikle İstanbul'un belirli bölgelerinde alıp başını yürüyen bir trend.. Tanımlamakta biraz zorlanacağım açıkçası, çünkü anlam veremiyorum.

Eğitimli, gelir seviyesi ortalama üzeri, şehir insanlarının son zamanlardaki tutkusu..

Dekorasyonda eski mobilyalar, sokakta çöp diye burun kıvrılan eski bir bisiklet, ibikli maşrapalar.. Servisler annanemin kullandığı kenarı siyah çemberli çinko tabaklardan. Hesap 2 makarna 100TL.. Aman ne retro, ne doğal ne samimi..

Hoşlanmıyorum demiyorum.. Ben de beğeniyorum bir sürü detayı olan, tarzı olan yerleri..

Fakat algılayamadığım kısmı şu ki; trend neyse, geri kalanı sakil, avam, ruhu yok!!.

Hiç doğal olmayan bir doğal olma çabası.. 

Ancak asgarilerini ödeyebildikleri patlak kredi kartlarıyla, bir çantaya 500TL verip ay sonunu nasıl getiricem mızmızlanmalarından sonra akşam Etiler Limonatada "check in" yapan bir trendden söz ediyorum.

Kazandıkları para belli olup, "Ayy yeni açılan şu mekan İstanbullife dergisinde çıkmış daha gidip deneyemedim" diye sızlanan kesim..

Yok!! Olamadım ben onlardan.. Konuşamıyorum aynı dili o güruhla.. 

Ancak derdinizi anlatacak kadar Fransızca biliyorken, karşınızdakinin Fransızca yaptığı bir espriye, çarpık ağızla gülerken, içinizden "gülüyorum ama iyi mi ediyorum?!" der gibi yabancıyım dillerine, hislerine, keyiflerine..

Çok klişe belki ama benim için mekanın güzelliği tamamen kimlerle olduğumla doğru orantılı..Buz gibi bir Ocak gecesi, sokak satıcısından tantuni yemek bazen Karaköy'de yeni açılan dillere destan manzarasıyla Fosil'de geçirdiğim bir akşamdan daha keyifli olabiliyor..

Üzgünüm.. Ben bazen sakilim, avamım.. Ama ruhum olduğuna eminim...  




5 Şubat 2014 Çarşamba

Farkında mısınız??

Sesim çıkmasa da tüm etkinlikleri kardeşim ojeler blog sayesinde takip ediyorum. hele de serap tanın dillere destan doğum gününü keyifle dinledim.

Bu postu yazmama da suinin etkinlikte yazmıyor artık demesi vesile olmuştur. Kelebek etkisi diyelim :)

Son zamanlarda apayrı kesimlerce yazılmış birçok şey okudum.
Ama bana çok enteresan geldi ki hepsinde yazılanlar aynıydı.
Konumuz: FARKINDALIK...


Parapsikoloji, din ya da kişisel gelişim.. Türk ya da yabancı, Müslüman ya da gayrimüslim..


Tüm kaynaklar aslında hemen hemen aynı şeyi söylüyor bu konu ile ilgili.

Farkındalık kelimesi de çok ilginç aslında. Çünkü düşündükçe gerçekten de fark ediyor insan...

Çok sağlıklı düşünen, tutarlı, ne biliim çok da örnek alınacak bir birey sayılmam aslında

Ama farkında olmadan yapılması gereken bir sürü şey yaptığımı fark ettim.

Propagandası yapılan şey hep aynı. Pozitif ol iyi düşün!!


Neden??

Neden pozitif oluyoruz hep, neden her şeye iyi yanından bakalım ki. Kötüyü niye görmezden geliyoruz, Yada arka plana itince yok olduğunu mu zannediyoruz.

Asıl işin içine iyi-kotu, güzel-çirkin diye yorumlamalar girince oluyor her şey. 


Hayatta kötü de var. Bunu kabul etmek neden bu kadar zor?

Bir şeyi reddettiğin an o artık senin dünyanda daha fazla enerji alanı yaratmaya baslar diyor kitaplar. Varoluşun içindekileri ayırt etme sadece farkında ol.

Bu konularla ilgili en popüler kitap bildiğiniz gibi Secret. 


Kitapta yoğun bir isteme halinden söz ediyor. Biz buna dua diyoruz. 

Ama dualarına da dikkat etmeli insan. Allah'tan sabır istersek, sabredecek dert de istemiş oluyoruz.

Dua edip edip hadi olsun artık diye beklemek de doğru değil.

"Ne zaman olacak?" fikri, "olacak mı?" fikrini bu da umutsuzluğu ve olmama ihtimaline inanmayı doğuruyor.
Bi yerde Allah'a güvenmek ona bırakmak gerekiyor. 


Çok içten ettiğim dualar genelde oldu. Ama hiç bi zaman olmasını da beklemedim.

Diyorlar ki etrafla, olaylarla ilgilenmemeli insan. Kendi içine bakmalı kendini izlemeli.

Mevlana dermiş ki "30 cm önümden ilerisine bakmam". 


Çok şaşırdım bu sözü duyunca. Hoşuma da gitti. Çünkü ben de yolda orda burda kaldırıp kafamı etrafıma bakmam hiç. Biri ancak dibime kadar gelirse ilgimi çeker. Genellikle kendi düşüncelerimi izlemekle meşgulümdür. 

Ama kitapları okudukça, bir şeyler öğrendikçe aslında düşüncelerimi izleyerek kendimle ilgili birçok şey keşfettiğimi anladım.

Duyguları izlemek biraz daha zor. Duygular düşüncelerden daha yoğun enerjiler olduğu için insan objektiflikten kolay kolay sıyrılamıyor. Ama izlersen her şey çok farklı gelmeye başlıyor.

Mesela öfkelendiğin bir anı düşündüğünde, kendini dışarıdan izlersen,yorum katmadan bakarsan duruma, dünyanın en saçma şeyi gibi... İnsan bir de gülmeye başlıyor. "Ee noldu yani yükseldim gecti, o kadar da haklı değildim aslında bu kadar gerilmeye değer miydi" diye düşünüyor.

Bu noktada yine başa dönüyoruz. İyi ya da kotu durum yok. İyi yorumladığınız ya da kotu yorumladığınız haller var. 


Mesela kıskançlık iyi ya da kotu değildir diyor farkındalık eğitimleri veren biri. Kıskançlık kıskançlıktır. Ama Bir olayı kötü yorumlarsan can sıkıcı bir hal almaya baslar. Kıskançlık da basına dert olur.

İnsana verilen en büyük nimet "UNUTMAK" bence. 

Kendime kızardım hep balık hafızam yüzünden.. Ya da duygularım üzerine odaklanamadığım, unuttuğum için ama son zamanlarda yaşadıklarım ne doğru bir şey yaptığımı bir bir önüme koydu.

Öfkeyi, kıskançlığı, kini, ayrılığı, gururu, egoyu, bunun gibi tüm can sıkıcı duyguları kötü diye değerlendirmek yerine, hayatta bunlar da var diip kontrollü yaşayıp bitirmek, unutup yola devam etmek gerek.

Ay çok gaza geldim uzun uzun yazdım.. Buraya kadar sabredip okuyana da benden hediye olsun. Buyrun dinleyin efenim bakalım beğenecek misiniz ;)